YORGUN YüREğI, TüM DüNYAYı KUCAKLAYACAK KADAR BüYüK BIR ADAMı KAYBETTIK...

Varlığında seninle, yokluğunda yine seninleydik kardeşim...

Yazı bu kadar aslında, daha ne denir ki böyle bir kayıp için.

Evet, gerçekten de tüm dünyayı kucaklayacak kadar büyük bir kalbi olan adamdı o.

Garip gelebilir ama gelmesin, içindeki çocuk olalım istedi hep, biz ise kendimizi büyük adam sanmışlar kadar ileri gitmiştik zaman zaman, yalan yok.

İdeolojilere yaslanıyor, öğretilere tutunuyor, birkaç adama gereksiz anlam yükleyip atıp savuruyorduk ona kalırsa… 

Ve dinlemeden tasladığımız her bilmişlik, tosluyordu sözlerimize siper ettiği gülen yüzüne...

Düşünüyorum da onunkisi laf savurganlığına gelememekti belki, e savurgandık bazen.

Büyümüştü ve büyümeyi sevmemişti Tayfun.

Tayfun Eyinç

Bir sır perdesini aralar gibi minik minik ip uçlarıyla onun gibi cümle kuran az bulunurdu.

Bunu o kadar bilgece, o kadar ustaca yapıyordu ki, demeden bilelim, çaktırmadan anlayalım istedi çoğu zaman. 

Ya evet, her şeyi söylemesi mi lazımdı...

Mesela bir masa etrafındayken söyleyecek gibi tüm dikkatimizi çekip tam da söyleyecekken meraklı gözlerle bakan bizlere, "hadi neyse" der gibi bir afacandan farksızdı hınzır gülüşü. 

Çok hınzırdı gerçekten Tayfun kardeşim… Ve bir neşeli çocuk.

Evet ya; sen bir çocuktun, biz de öyle olalım, dünya da öyle olsun istedin.

Peki ya oldu mu şimdi çocuk!

Hani bir apartmanın tüm kapılarının zilini çalıp kaçanlar vardı ya, o zili çalıp da kaçmayan bir çocuk varsa; işte oydu Tayfun.

O kadar muzip, o kadar masum ve bir o kadar güleç bir kabahati başka kim işleyebilirdi ki ondan başka?

Gündüz konuştuysak buluşalım diye o buluşmalara mutlu yaşamın sırrını herkesten önce keşfetmiş bir edayla gelişini hatırlayacağım her akşam vakti.

Karşıdan gelişini seyre dalarsanız, her adımında bastığı yeri daha önce tecrübe etmiş olmanın güveni ile yürürken salınan bedeninde kimseye eyvallahı olmayan voltadaki bir mahkûmun duruşunu görürdünüz.

Evet, mutluluğun sırrı avuçlarındaydı onun.  

Ve sıkı sıkıya tutuyordun onu dostum. Öylece gittin sonra. 

Küsler buluştu ardından, sarıldılar…. Görmeyenler birbirini gördü, kendini bilmeyenler, bilecek şimdi, kolay değil bir dostu yitirmek.

Varlığında seninle, yokluğunda yine seninleydik kardeşim.

Ne garip bir söz değil mi bu?

Biricik eşi Sibel, "iyi ki görüyorum sizi, o sizi çok severdi" diyor.

Bu ara dostum, sensizlikte seni konuşmak hepimize iyi geliyor.

Sevgili baban Deniz'e dikkat etmemi istiyor, abin Deniz, yokluğunla baş başa kaldığımız ilk gün, İbrahim amcanın yanından ayrılmamı istememişti.

Kimsenin kendini düşündüğü yok anlayacağın, herkesin aklı birbirinde ve sende elbet.

Şu satırları yazarken bile mesela, kaldırsam başımı göğe, göreceğim tek şey o hınzır gülüşün olacak yine, biliyorum.

İyi adamdın dostum, hem kim ister ki daha fazla bir şey olmak!

Hemen de kaç gün oldu sen gideli, ne demeli şimdi sana, "güle güle çocuk" demekten başka!

Eyvallah.

Tam bir hafta önce yitirdiğimiz sevgili dostum Tayfun Eyinç'in anısına.

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

]]>

2024-07-26T20:58:02Z dg43tfdfdgfd